10 Ocak 2014 Cuma

Huzurum Kalmadı

    Yıllardır blog yazmadım herhalde, bu yazı da konuşacak kimsem kalmadığı için oluştu. Ben şu an güzelliğini algılayamasam da çok güzel ve tatlı bir sevgilim var. Pek sık konuşamıyoruz artık, konuşsak da eskisi gibi olmuyor. Birbirimize ayıracak pek vaktimiz yok sanırım, bunu anlayışla karşılamak lazım. Yine de eskisi gibi olmuyor. Tanıştığınız birinin eski halini özlemek kötü, eski hali geri dönecek mi yoksa hep mi böyle kalacak diye şüpheye düşmek daha kötü. 
    Onu suçlayamam tabii ki, başına gelenlerden ve bu hale dönüşmekten kendisi sorumlu değil (aslında bu konuda da kesin bir şey söyleyemem). Normalde insanlara kızıp kendi seçimlerinden/tercihlerinden dolayı onları yargılayabilirken bilinci psikiyatristlerinin denediği ilaçlarının etkisinde olan bir başka ÖSYM mağdurunu, hem de annesinin beyninde kötü huylu bir tümör varken ve babası başkalarıyla ilişki yaşıyorken suçlayamam. Doğanın bu şekilde işlemesi bir çok insan için kafa karıştırıcı. Her kötü şeyin bir suçlusu olması gerektiğine kendimizi inandırmışız.
    Her şey çok karışık yahu. Arada bir bağlantı var evet, anladığın zaman kabullenir ve huzur bulursun. Ama bu çok zor.

5 Haziran 2013 Çarşamba

Gece Yalanları

Gece gece uyku tutmadı. Sebebi bir kız olabilir, ya da bir oğlan. Ya da bir aile, iki aile... Hepsi belki de. Ya da zaten uyku tutmayacaktı, aklıma onlar geldi sadece. Bu akşam, belki bir en fazla iki saat kadar önce zihinsel engelli bir kızın evlilik fotoğraflarını gördüm facebook'ta. Yatarken bu aklıma geldi, keyfim kaçtı. Herhalde yarın sabah uyandığında bu sevimsiz yazıyla karşılaşmasın diye buraya yazıyorum, yoksa kız arkadaşıma anlatır rahatlardım. Bir düşünsenize zihinsel engelli bir kızın evliliğini, sanıyorum 18 olur olmaz evlilik gerçekleşmiş. Yanında da aynı yaşlarda bir "çocuk", kızın "kocası". Huzur ve mutluluklar diliyorum tabii ki her ikisine de, ama bu ilişki nereye kadar sürer bilemiyorum bilmek de istemiyorum.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Bu kadaar

Çocuklara "beni ne kadar seviyorsun" diye sorulduğunda, eğer soruyu soran kişiyi seviyorsa (ya da gözüne girmek istiyorsa) kollarını iki yana açıp "bu kadaar" derler. Yani diyenler var, biliyorsunuzdur belki. Şahsen öyle tanıdıklarım var, büyüdüler tabii şimdi. Neyse lan, ben çocukken ellerimi öyle iki yana açmaktansa hep arkada birleştirirdim. Kollardan birinin uzunluğuna r diyelim, diğer çocuklar ailelerini (en tipik örnek budur) 2r kadar severken ben 2rx3,14 kadar seviyorum gibi bir anlam çıkartabiliyoruz bundan. Bir doğru oluşturmaktansa zihnimde beni çevreleyen bir çember oluşturdum yani. Mühendis kafası böyle bir şey olsa gerek. Aslanım Serdar aynı Tesla.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

The Blog: Reborn (2011)

Red Hot Chili Peppers yeni albüm çıkardı, Jim Carrey'nin yeni filmi varmış, Deus Ex çıktı, sevdiceğimin başka bir sevdiceği var. Ben de hazır bunalmışken ergen point'lerimi kullanıp tekrar blog'a bir bakayım dedim. Sanırım böyle demesem daha iyi olacaktı, artık anlatacak bir şeyim yok çünkü. Blog'u açtığımda ilk olarak sınıfımla ilgili bir yazı yazmıştım, sonu okul değiştirmeme kadar gitmişti. Şimdi sınıfım iyi neyse ki, ama kişisel çevremden bahsetmek yine de sağlıklı bir fikir değil.

Artık blog yazmanın da eski havası yok sanırım. O kadar hızlı yaşıyoruz ki (buna sonra değineyim) 140 karakteri geçen yazılar sinirimizi bozuyor. O kadar benciliz ki bir siteye girdiğimizde tüm gördüklerimizin tek bir kişiye ait olması sinirimizi bozuyor. Sadece seni okumak için blog'una girecek kişilerin sayısı senin yazdıklarını ana sayfasındaki yazıların arasında kaybolup giderken görmek isteyenlerden çok daha az. Tabii eğer insanların ilgisini çeken bir şey sunmuyorsan, sunmuyorsam. Bu söylediğim sadece internetle ilgili de değil. Şu anda her gün beni görmek isteyen birisi var mı bilmiyorum, herkes yüzümün kalabalığa karışmasına alışmış. Eğer hala onlar hakkında daha fazla şey öğrenmek, başka kimseye ihtiyaç duymadan sadece onları görmek için facebook ya da twitter'da sayfasına ayrıca tıkladığınız birisi varsa, gerçekte de o kişi sizin hayatınızda bir figüran değil demektir.

Yazmayalı yıl olmuş, körelmişim. Yeniden hoş geldim.
(alakasız konu: Glee ne tırt bir dizidir yahu)

17 Haziran 2010 Perşembe

Misal

Bir ünlü harfi hiç kullamadan uzun yazılar yazılabilir mi? Georges Perec (adamın adında var o harf, şimdi bari kullanayım) "kayboluş" isimli bir kitabında ünlü bir harfi hiç kullanmamıştır, işin garibi o kitabın burada yayınlanan baskısında da o harfin hiç kullanılmaması. Sonra düşündüm ki, yazayım o tarzda bir yazı, sınanmış olurum. Bu yüzden bu yazı biraz garip olacak, tabi yazabildiğim kadarı.

Bir konu olmayınca, yazı da yazamıyoruz artık. Sms yoluyla, ya da msn kullanarak durumumuzu anlatmaya o kadar alışmışız ki, sokaktaki bir adamla uzun bir konuşma yapamıyoruz, ya da kompozisyon yazamıyoruz. Tabii bunlar şahsıma özgü olabilir, karşı çıkarsanız susar kalırım. Ama artık konuşmalarım dahi sakin oluyor, konuşacak konu bulamıyorum başkasıyla yan yana olunca. Yazacak konu da bulamıyorum tabii, kaldı tüm sınama olayım, yazı da bitti.

5 Haziran 2009 Cuma

"Ben buyum!", "Ben buu!!", "BU!"

Merhaba, tesadüfen bunu okuyan kim varsa. Neyse şimdi yazıların hiç okunmayacağından bahsetmiyeyim. Onun yerine bundan bahsedeceğim: İşte bundan. Son zamanlarda çok feci artmadı mı bunlar? Tabii 10-15 yaş civarındakilerin sayfalarında. Yani ne bileyim, eskiden -hatta çok eskiden, ilkokul birde- arkadaşlarınızı hatırlayın, 5-6 kişi toplanıp power-rangers'lı kaplıkların başında "ben buyum!" , "ben buyum!" derlerdi. Bu onun türemiş hali gibi. Geçen aklıma gelmişti, bizim sınıfa da şöyle bir şey yapayım dedim. 6 kişi için yaptım. Resmi Watchmen'dan seçmiştim, ki öylesine değildi o iş. Sarp'la falan uzun uzun konuşmuştuk tüm karakterleri. Yani onunla konuşurken sadece sevdiğimiz karakterlerdi. Daha sonra eve geldim, facebook'u açtım, bir tane watchmen wallpaper'ı ekledim, sonra Rorschach'e kendimi, Nite Owl'a Sarp'ı tagledim. Sarp "süper olmuş" dalan diye yorum attı ama, ben o akşam yatınca o resmi düşündüm. "Çocuk gibi oldu lan" dedim kendi kendime. Sildim sonra.

Çok uzattım galiba, yok neyse daha başlangıcından bahsetmedim. Facebook'ta da bu iş yumurtalardaki surat ifadeleriyle başlamıştı. Mesela bonibon gibi (evet, bunlar yumurta değil.) Hani surat ifadelerinden falan insanların kişilikleri sayesinde bir eşleştirme çıkarabilirsiniz de, biberler ne oluyor? Daha fenası da var, en azından biberlerde "hmm bu kıpkırmızı, bu hafif kısa, bu çok tombul" diyorlardır (gerçi onu bile yapmıyorlardır ama neyse). Peki ya bunun ne açıklaması var: kalpli gibili

Bu arada yumurtayı da buldum, yaşasın: yumurta

Blog'a yazı yazma konusunda Facebook fenomenleri çok işe yarıyor, teşekkürler facebook, teşekkürler ***

- Kimse alınmasın diye yazının devamını yayınlamamayı uygun gördük, BlogSpot denetim kurulu -

4 Haziran 2009 Perşembe

Lay lay lay.

Yok. Yalan değil. Euheuh. Neyse, bir yıldır falan bir şey yazmamışım blog'a, diyodum zaten bir şey yaziyim falan diye, iyi oldu bu. Ne oldu derseniz -ki demeyeceksiniz, bu yazıyı kimse okumayacak- az önce bir yıl önceki sbs için yazdığım yazıma yorum geldi. Ben de onayladım tabii. O değil de bu kadar zamanda bu kadar az yazıyla ben bu siteyi niye açtığımı merak ediyorum. O günlerde birine falan özenmişimdir herhalde blog'u olan, veya ben de açayım bir tane demişimdir.
Dün aklıma şey geldi ya, hani böyle birine sinirlendiğinde falan hafif mırıldanıyorsun, yani sinirlendiğin kişi yanında olmadığında, başka biri de sana soruyo ya "n'oldu?" diye, sen de "yok bi'şey" diye cevap veriyorsun. O hafif artistçe işte yaa. Ne biliyim öyle sanki önünde bir kamera seni çekiyormuş gibi hissetmiyor musunuz? Bu tabii i yeni bir tespit değil, bunu en çok bildiğim şey olarak savunursam lisede (eğer olursa) benden nefret eden biri bunu okuyup: "Şu zavallıya bak, o da bizim gibi yaşıyor, düşünüyor falan ama hayatında yapabildiği en büyük tespit bu" falan diyecek. En azından ben şimdi nefret ettiğim kendini akıllıdan sayan kişilere böyle diyorum :D Hani böyle büyük çapta sosyal tespitler yaparlar ya, alkışlamak gerek onları.
O değil de bu mesaj çok boş oldu yaa. Bir şey falan mı eklesem? Hmm... Bu da boş olsun be, ne olacak. Bu arada www.oyungezer.com.tr adresine girin, her ay oyungezer alın, her perşembe uykusuz alın. Bunları yazayım bari. Bir de, bir de. Görüşürüz...

2 Eylül 2008 Salı

Cihan'la konuşma...

        DAReKid            |            SerDarK           | EHHEYYÜE! SÜPER-SONİK BABAM VAR BENİM!..:
oh bea
               aLoneLifé.             :
nldu
        DAReKid            |            SerDarK           | EHHEYYÜE! SÜPER-SONİK BABAM VAR BENİM!..:
internet sınırsız oldu
               aLoneLifé.             :
woha
        DAReKid            |            SerDarK           | EHHEYYÜE! SÜPER-SONİK BABAM VAR BENİM!..:
ve deee
        DAReKid            |            SerDarK           | EHHEYYÜE! SÜPER-SONİK BABAM VAR BENİM!..:
2 megabit
               aLoneLifé.             :
ohaa
        DAReKid            |            SerDarK           | EHHEYYÜE! SÜPER-SONİK BABAM VAR BENİM!..:
babama yalnızca sınırsız dedim
        DAReKid            |            SerDarK           | EHHEYYÜE! SÜPER-SONİK BABAM VAR BENİM!..:
hem de 50 ytlik dedim
        DAReKid            |            SerDarK           | EHHEYYÜE! SÜPER-SONİK BABAM VAR BENİM!..:
sorduğumda
        DAReKid            |            SerDarK           | EHHEYYÜE! SÜPER-SONİK BABAM VAR BENİM!..:
bu daha iyi oğlum dedi
        DAReKid            |            SerDarK           | EHHEYYÜE! SÜPER-SONİK BABAM VAR BENİM!..:
:D
               aLoneLifé.             :
:D
               aLoneLifé.             :
balını yiyim
        DAReKid            |            SerDarK           | EHHEYYÜE! SÜPER-SONİK BABAM VAR BENİM!..:
yüheh

19 Haziran 2008 Perşembe

karikatürler






Son yazdığım konular bayaa ağır oldu... geyik lazım şimdi

bu konudan önce 3-4 kere akp'ye falan taşlama yaptım, hatta ve hatta "akp" ve "ciddi konular" diye etiketler yazdım.blog'u yalnızca akp'yi taşlama blog'u falan sanmayın diye (ulan zaten arkaplan rengi de siyah, iyice karamsar oldu) komik şeyler kaldığı yerden devam ediyor. bu yüzden şimdi "karikatürler" adlı bir etiket yazacağım. beğendiğim karikatürleri buraya koyacak/dergilerde yayınlanınca da (lisans'ı bana ya da dergiye ait olunca) kendi karikatürlemi de koyacağım...



11 Haziran 2008 Çarşamba

"Humeyni'yi seviyorum, Atatürk'ü sevmiyorum"!

Atatürk'ü Sevmiyorum(videoyu izlemek için tıklayın)

Fatih Altaylı: Sizin facebookta bir siteniz mi var? Kevser adlı arkadaşımızın facebook adlı paylaşım sitesinde İran devriminde Ayetullah Humeyni’nin fotoğrafları yer alıyor. Doğru mu?

Kevser Çakır: Bir tane fotoğrafı var evet. Evet, seviyorum ve saygı duyuyorum.

Fatih Altaylı : Ama o Şii . Humeyni’nin nesini seviyorsun?

Kevser Çakır: Şii olması önemli değil. Benim için Müslüman biri. Hümeyni’yi seviyorum.

Fatih Altaylı : Ama İran'da baskı rejimi var.

Kevser Çakır: Ama İran'daki rejimi ben desteklemiyorum

Fatih Altaylı: Ama kurucusu Humeyni.

Kevser Çakır: Humeyni’nin aynı görüşleri sahip olması anlamına gelmez bu. Ben Humeyni'yi seviyorum şahsen.

Fartih Altaylı: Sen seviyor musun?

Nuray Bezirgan: Evet seviyorum.

Fatih Altaylı: Atatürk’ü seviyor musun?

Nuray Bezirgan : Atatürkü sevmeme hakkı var mı? Başıma bir iş gelmeyecekse ben sevmiyorum.

Atatürk'ün yetkiyi padişahtan alırken yani saraydan alırken laik bir Cumhuriyet kurmak için aldığını düşünmüyorum. Halk o zaman islami değerler için savaştı. Nitekim Kurtuluş Savaşı’nın başlaması da Kahramanmaraş’ta Fransız askerlerinin Nene Hatun'un başörtüsüne uzanmasıyla olmuştur.

Fatih Altaylı: Maraş’la Erzurum’u birbirine karıştırdın.

Nuray Bezirgan: Her neyse. Maraş’ta Fransız askerleri bir kadının örtüsüne saldırıyor. Sütçü İmam buna karşı ilk ateşi açıyor. Böylelikle Kurtuluş savaşı başlıyor. Sonuçta cepheye cephanelik taşıyan kadınlar o dönemin insanları, o dönemin sosyolojik yapısını incelerseniz hep Müslüman insanlar.

Fatih Altaylı: Peki bu ülkenin Kurtuluş Savaşı'nı örgütleyen bir adamı niye Humeyni kadar sevmiyorsun. Bunu merak ettim. Eğer Atatürk olmasaydı burada belki de İngilizler vardı, Fransızlar vardı.

Nuray Bezirgan: Yani İngilizler olsaydı benim haklarım daha geniş olacaktı. Zaten mesele bu yani. İnsanlar bana Atatürkçülük adına zulmediyorlarsa benden Atatürk'ü sevmemi bekleyemezsiniz.

Kevser Çakır: Yani bir insanın ismi üzerinden ideolojik bir kurgu oluşturulmaya çalışıldığı için bunlar oluyor. İyi Bir asker. Bunu biliyoruz.

Fatih Altaylı: Bu ülkeyi düşmanlardan arındırma sebebi. En azından bir minnet duygun yok mu?

Kevser Çakır: İyi bir asker biliyoruz.

Fatih Altaylı: Bugün sizin savunduğunuz özgürlükçü, cumhuriyeti kuran sizin temsil ettiğiniz iradenin, bugün iktidar olmasına olanak veren de rejimi kuran da yine Atatürk değil mi? Camileri de kapatmamış.

Nuray Bezirgan: Benim fikirlerimİ savunucak parti kurulamaz Türkiye’de. Zaten bu yasak. Benim fikirlerimi herhangi bir parti savunmaya kalktığı zaman parti kapatılır.

Müslümanlar haklarını elde etmek için gece gündüz çabalarlar. Birileri gelir parlementonun azıcık bir özgürlük tanımlamasına bile Atatürk adına, Cumhuriyetcilik adına, demokrasi adına ne adına olursa olsun özgürlüklerimizi elimizden alır.

Ben tamamiyle özgür olduğum hak ve özgürlüklerimin kısıtlanmadığı bir sistem istiyorum.Mesela siz nasıl ki başörtülü hakim bir hanımdan rahatsız olacağınızı söylüyorsanız ben sizin, mesela bu fikrinizin temelde Atatürk tarafından kurulan Cumhuriyet'te bizlerin hep tehdit olarak sizlere sunulmasından kaynaklandığını düşünüyorum.

Fatih Altaylı : Hayır ondan kaynaklanmıyor. Sizin “siz, biz” demenizden kaynaklanıyor.

Siz islami inançları sizin tarafınızda yaşamayan veya sizin gibi algılamayan insanları farklı görüyorsunuz. Sen, Recep Tayyip Erdoğan ve başkaları "siz- onlar, biz-onlar" dediğiniz zaman kendimi kötü hissediyorum.

Nuray Bezirgan : Sizin inancınız ne olduğu beni ilgilendirmiyor. Benim ilgi alanım değil. Kişi istediği dine sahip olur ya da olmaz yada dinsizdir. Bu benim size ikinci sınıf vatandaş olarak göreceğim anlamına gelmez. Ama Fatih Bey siz başörtülü bir hakimden rahatsız olduğunuzu söylüyorsunuz

Fatih Altaylı: Önyargılı olur diye rahatsız olurum.

Nuray Bezirgan: Tabii ki. Önyargınızın temelinde 85 yıldır yürütülen laik sistemin dayatmalarının olduğunu düşünüyorum. Biz hiçbir zaman özgür olamadık. Hiçbir zaman kendimizi ifade edemedik. Siz hiçbir zaman başörtülü bir hakim tarafından yargılanmadınız. Dolayısıyla bu şekilde düşünüyorsunuz.

Fatih Altaylı: Senin rejimden istediğin ne? Üniversiteye gitmen, kamusal alanda görev yapman dışında ne isteğin var?

Nuray Bezirgan: Ben başörtümle birlikte sosyal hayatta da var olmak istiyorum.

3 Haziran 2008 Salı

Sbs öncesi saçma yorgunluklar (başlığı konuyu tamamen yazdıktan sonra düzelttim. ilk başlık SBS idi...)

az kaldı sbs'ye... kalsın... aylardır istediğim de buydu. gelsin, geçsin. ben hazırdım. bir an önce gelmesini istiyordum yalnızca. sbs'den korkmuyordum. ama beklemek sıkıcıydı. neden sbs'ye bu kadar yaklaşmışken garip bi sıkıntı oldu bilmiyorum. belki de biliyorum ama emin değilim. ne biçim konuşuyorum lan ben? "korkuyordum, beni beklemek mahvediyordu..." PÜÜÜÜÜEEEE!!!!! zaten bunları kimin okuduğunu da bilmiyorum. msn'den bak bak okusana bi' dediğim kişiler anca... öylesine yazıyorum heralde. olsun. bişeyler birikince gösteririm birine... bu arada sbs dedik konu nereye kaydı :D neyse. efenim karne notlarımı e-okul'dan öğrendim. hepsi 5... bu ne demektir? master replicas force fx lightsaber demektir... o ne demektir (açıklamasını yapamayacağım şimdi uzun uzun) sbs'ye süper-sonik mutlu girmem demektir. yaz tatilimin harika geçmesi demektir. söz 13 haziranda karneyi aldıktan sonra ailem ışın kılıcını aldığında burayı lightsaber videolarıyla dolduracağım.
ya bu dershanelerde sınava az kala yoruyolar bizi. bunca zamandır akılları başlarına yeni mi gelmiş? yok kamp, yok günde 8 saat test. abi adamlar her gün deneme sınavı yapmaya başladı. her gün olduğu gibi bugün de sınav var. girip yorulmak istemiyosun bir sürü sınava ama bunu ailene de söyleyemiyorsun. çok kötü bir durum. ders çalışcam diye bugün okula da gitmedim. deli gibi çalıştım o ayrı mesele... kafam patlıycak gibi. bunun üstüne bir de sınava gircem... iyi ki annem konular bittiği için bir günlük gitmememe izin verdi okula ama ben hayvan gibi çalıştığım için çok daha fazla yorulduım. bir de baktımki kitaplara bilmediğim konu zaten yokmuş. o yanlışların boşların hepsi heyecandan veya kelime oyunundan/çeşitli yanıltmacalardan ve tuzak sorulardan. boşu boşuna feci yoruldum, bitirdim kendimi offf off! sınava da 1 saat kaldı. şimdi arasam annemi girmesem desem ne der ki? yok lan. sınava çalışmak için evde kalmadın mı zaten der. çok aksatıyosun der. BEN SBS'YE ÇALIŞTIM BE!

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Salak Boşbakanın Sınavı

Merhaba, yepyeni bir kampanya ile tekrar sizlerle berabariz (noluyo lan?) ! 22 haziran tarihine kadar sbs'nin en güzel/komik açılımını bizlere gönderenlere mükemmel ödüller:
1.'ye-Çengelli İğne
2.'ye- Bir adet Sümüklü Peçete
3.'ye-Kol Saati (Bak Bak İyi Bak: Bunu Alırsın Bunu. Bak Bak)
İletişim Bilgileri:
Ya Bizzat Bana Söyleyeceksiniz Ya da serdar.atalay@windowslive.com adresine mail atacaksınız... Olmadı Sallayın Gitsin... BOL ŞANSLAR!

14 Mart 2008 Cuma

Hepimiz Küçük Emrah'ız!



şu uyuz msn nicklerini bilirsiniz di mi? herkes kendini acındırır. niyeyse? tamam anladık birini seviyosun sana yüz vermiyo. bu kadar belli etmeden koy mesajını istediğin gibi. ama kimseyi sevmeyenler, daha da kötüsü sevgilisiyle haşır-neşir mükemmel aşk hayatı yaşayanlar? n'oluyo oğlum? bi de nickin başına ve sonuna ağlama smileyi falan... bir-ki tiksindirici örnek;

:'( hayat bi tiyatrodur dediler, en zor görevi bana verdiler; önce sev, sonra terket dediler :'(

hah! n'oluyo abi kim tiyatro diyo hayata? kim sana birini zorla sevdiriyo? kim zorla terkettiriyo allah aşkına yaa... niye kendini acındırıyosun? neyse. başka örnekler;

:'( değer vermek yalnızca matematikte işe yararmış :'(

yuh diyip geçiyorum doğrudan bunu. insanlar artık acınacak hallerinde acınacak nickler yazmaya utanıyo sizin yüzünüzden be!

3 Mart 2008 Pazartesi

Zavallı Sunucu

allah rahmet eylesin

Danışma Saati

adam sabırlı...

Say It's Possible

youtube'da 2007 ylında yapılan seçime göre müzik dalında birinci seçilen şarkı

2 Mart 2008 Pazar

Şeker...

Ben eskiden hiç çay içmezdim. Tadı güzel değildi... Öylesine içiyorum şimdi. Birileri bana çay içmek istiyor musun diye soruyor. Ben de olur diyorum. Çayı alma ve teşekkür etme faslı pek güzel geliyor bana... Ama şeker... Ben 3 küp şekerle daha rahat içiyorum çayı. Eğer bardak büyükse ve şeker toz şeker ise de 2-3 kaşık... Az önce kibar kibar çay teklif eden adam, birden görgüsüzleşip;
 -LA SEN ŞEKERLİ ÇAY MI, ÇAYLI ŞEKER Mİ İÇİYON LAAA??!!!  BÖHHÜHHÜHHÜEH!
diye kahkaha atıyor. Daha da kötüsü; şekeri kıskanıyor! Cimri! Sana ne kardeşim! Çayın yanında bi kavanoz dolusu şeker getirmeyi biliyosun! Çay içmiycem diyince iç diye ısrar etmeyi de biliyorsun! E böyle yapacaksan küçük reçel tabaklarında getir şekeri! Allahallaaaa...